23 Nisan 2018 Pazartesi

Gece ve gündüz (2010)


     "Gece ve Gündüz" ya da orijinal adıyla "Knight and Day", başrolünde Tom Cruise ve Cameron Diaz'ın oynadığı komedi/aksiyon filmi. E normal, Tom Cruise ve Cameron Diaz olur da aksiyon olmaz mı...
     Yönetmenliğini “3:10 Treni”nden hatırlayacağınız James Mangold’un yaptığı Gece ve Gündüz, sıradan bir hayat süren June Havens (Cameron Diaz) ve sürekli başı belada olan ajan Roy Miller’in (Tom Cruise) tesadüflere dayalı olarak birkaç kez karşılaşması ve başları belaya girdikten sonra birlikte kaçmak zorunda kalması üzerine gelişen olaylar zincirini konu alıyor.
     Vanilla Sky’da (2001) da birlikte izlediğimiz Diaz ve Cruise ikilisi yine iyi bir iş çıkarmış diyebilirim. Tabi Vanilla Sky’da Penelope Cruz da vardı, o ayrı.   

Eğlenceli bir yaz filmi  

    Amerikan tarzını sonunda kadar hissettirse de eğlenceli ve sıkılmadan izlenebilecek bir film olan Gece ve Gündüz, vizyondayken de yaz aylarıydı. Aslında tam olarak öyle; tam bir yaz filmi. Cruise’un aksiyonu ve Diaz’ın güzelliği, bir de iyi yönetmenle buluşunca güzel bir olmuş. Aslında, yönetmeni ve başrol oyuncuları iyi olmasa çok sıradan bir konusu var. İşin içinde Cruise ve Diaz olmasa bu filme “vasat” der geçerdim ancak konusunun vasatlığıyla o kadar ters orantılı bir oyunculuk barındırıyor ki bazı sahnelerde kullandıkları mimiklere gülmekten bile karnınıza ağrılar giriyor.
      Sıradan bir kovalamaca hikâyesi de olsa teknik yönden hiçbir eksikliği olmadığını düşündüğüm için Gece ve Gündüz, benim ilk on filmim arasına rahatça giriyor. Senaryosuna eklemeler yapılsa ve daha kuvvetli olsaydı, bu kadroyla “Görevimiz Tehlike” serisi gibi uzun dönem sürebilecek kült bir film olabilirdi… Harcandı…
     Sonuç olarak Gece ve Gündüz; aksiyonun hiç durmadığı, eğlenceli, komik bir film. Senaryo açısından pek de fazla beklentiye girmeden, şok eden durumlar beklemeden izlenebilecek keyifli bir film. İzlenir mi? İzlenir…
Film dolu günler!

John Wick: Chapter 1 (2014)

     John Wick, Amerikan yapımı bir dram/aksiyon filmi. Fillmin başrolünde Matrix'den de tanıdığımız Keanu Reeves var. Filmin yönetmenliğini ise V For Vendetta'daki sesleriyle tanıdığımız Chad Stahelski ve David Leitch yapmış.
     Evlendiği için tetikçiliği bırakan bir adamın antika arabasının çalınması ve ölen karısından hediye olarak kendisine bırakılan köpeğinin öldürülmesiyle başlayan olayları anlatan John Wick, klasik suikast filmlerinden biri gibi görünse de öyle denmesi haksızlık olur.
     John Wick, arka plan hikâyesi nedeniyle diğer suikast filmlerinden ayrılıyor. Filmin başında “adamın sevdiği biri ölür ve adam suç dünyasına döner” diyecekken, aslında işin öyle olmadığını anlıyorsunuz. Karakterimiz Wick, eşi için değil, eşinden geriye kalan köpeği ve arabasının intikamı için suça dönüyor. Yine de “bu da aynı kapıya çıkmıyor mu?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Cevaplayayım: çıkmıyor. Bu durum hem filmin hikâyesine sıradışılık katıyor hem de size verdiği dramatik duygu nedeniyle “vay be! Aşka bak…” demenize sebep oluyor.

      Tüm bunların dışında, hikaye devam ettikçe olayların bir intikam üzerine indirgenemeyeceğini ve kolay kolay çözülemeyeceğini fark ediyorsunuz. İş dönüp dolaşıp “Continental Hotel”e çıkıyor. Continental Hotel için kiralık katillerin ve mafyanın iş konuştuğu, buluştuğu ve kendi içinde örgütsel bir işleyişi olan bir şirket ve oteller zinciri denebilir. Bu otelin hikâyesi de serinin ikinci filminde daha da derinleşiyor. Tabii ikinci filmin eleştirisini daha sonra paylaşacağım…
     Filmin teknik yapısını konuşacak olursak,  dövüş sahneleri Jason Statham’dan alışık olduğumuz gibi bir yapıya sahip olsa da mekânlar ve ışık kullanımı nedeniyle kendine bir tarz yaratmış, ayrıca yapmacıklıktan uzak –ki bu benim için çok önemli- bir tarz bu. Bunda Keanu Reeves’in kalitesini göz ardı etmek ayıptır tabii. Kaldı ki adam dublör kullanmamış filmde.
     Şimdilik, başta sıkıcı gelen bir senaryonun sonunda sizi şaşırtan farklı şeylerin beklediğini söylemekle yetineceğim. Genel olarak kaliteli bir iş ama keşke biraz daha iyi bir başlangıç yapabilseymiş.  Bu nedenle, ikinci filmin daha iyi bir durum üzerine kurulduğu kanısındayım ancak onu daha sonra paylaşacağım…
     Genel hatlarıyla güzel bulduğum bu filmi sıkılmadan izleyebilirsiniz!
     Film dolu günler!


5 Nisan 2018 Perşembe

That sugar film (2014)

That Sugar Film, 2014 yapımı ve şeker diyetiyle alakalı bir belgesel. Avustralya yapımı bu belgeselde, bir adamın şeker diyetiyle aldığı şekerlerin ve kalorilerin doktor kontrolünde bir analizi yapılıyor. 
"Avustralya Sinema ve Televizyon Sanatları Akademisi En İyi Belgesel Ödülü" de alan belgesel, Damon Gameau'nun iki ay boyunca her gün aldığı kalorilere ek olarak 40 çay kaşığı şeker tüketmesi üzerine kurulu bir yapıt. Damon Gameau, iki ay boyunca her gün 40 çay kaşığı şekere denk gelecek şekilde besleniyor ve bu durum diyetisyen, iç hastalıkları uzmanı, dişçi ve çeşitli diğer doktorlar tarafından inceleniyor.
That Sugar Film, size bu kadar çok şeker alımının insan vücudunu ne hale soktuğunu detaylıca anlatan ve sizi şekerden soğutan bir belgesel. Aslında sizi şekerden soğutmaya çalışmıyor, şekerin vücutta yarattığı etkiyi hem animasyonlarla hem de bilimsel anlatılarla, verilere dayanarak öyle bir anlatıyor ki isteseniz de istemeseniz de şekerden tiksiniyorsunuz. Tabi burada kastedilen şeker, yapay şeker: Pastada, börekte, tatlıda, paketlenmiş ürünlerde, fast food'larda bulunan şeker.
Ayrıca bu belgesel, şekerin etkilerini gözler önüne sermenin dışında gıda firmalarının sizi nasıl şekere mecbur ettiğini ve bağımlı kıldığını da çeşitli örneklerle anlatıyor.
Çok fazla şeker tüketiyorsanız kesinlikle izlemeniz gereken bir belgesel diyebilirim. Tabii şeker tüketimi de her şeyde olduğu gibi, kişisel bir karar ancak bilgilenmeniz ve bir şeylerin farkına varabilmenizi sağlayacak önemli bir yapıt.
Dikkat ettiyseniz belgeseselin içeriği dışında kalan şeylere değinmedim. Kaldı ki bu belgesel estetik bir kaygı gözetilmeden çekilmiş. Ancak bir şeyler söylemem gerekirse; ışığından, çekimine, sesinden rengine kadar her şey zayıftı belgeselde. Animasyonlarla desteklenerek güzel bir iş yapılmış olsa da teknik açıdan çok yetersiz bir belgeseldi.
Bana sorarsanız teknik detaylara takılmadan, sadece konusu ve işlenişi nedeniyle izlemeniz gereken, size bir şeyler katabilecek bir yapıt.